Yusuf ALİOĞLU Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
Yazı Detayı
17 Kasım 2021 - Çarşamba 16:57 Bu yazı 5529 kez okundu
 
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
Yusuf ALİOĞLU
 
 

Anadolu’nun ya da daha doğrusu Mezopotamya’nın masumiyeti kadar, fitneci, bozguncu, kan dökücü yanlarının da sahici karakterler ve usta betimlemelerle yalın romantik hikayeler eşliğinde sunulduğu ‘Taşralı’ kitabı Nurettin Topçu’nun 1950’li yıllarda kaleme aldığı bir dizi hikayeden oluşuyor.

 

Hikayelerde Topçu’nun ‘İsyan Ahlakı’ kavramsallaştırması ile karşı durduğu çözülme, yozlaşma, ahlaki değerlere yabancılaşma, kendinden uzaklaşma gibi sorunlara hikaye dilinin imkanları kullanılarak güçlü teşhisler ve çözüm önerileri sunuluyor. Bu tahlil ve önerileri okurken Topçu’nun sosyoloji, psikoloji ve sanat tarihi alanlarındaki müktesebatını ustaca kullandığını görüyoruz.

 

Martin Van Bruinessen’in, ‘Ağa, Şeyh, Devlet’ ve ‘Kürdistan Yazıları’ adlı eserlerinde bölgede idari yapının mirlik sonrası tarikatlar ve şeyhler tarafından doldurulduğunu anlattığı satırları desteklercesine hikayelerin kahir ekseriyetinde taşrada farklı sıfatlarla mücessemleşmiş iktidarın ceberrut, zalim, fırsatçı, cahil, anamalcı yanları ile ‘şeyh’ figürü ön plana çıkıyor.

 

Aynı şekilde Nurettin Topçu hikayeleri, Dostoyevsky’nin 1846’da ve henüz 24 yaşında iken kaleme aldığı ilk romanı ‘İnsancıklar’daki toplumsal gerçekliğe odaklanmış ‘sıradan, yoksul, çaresiz’ insanların hayatını yansıtır.

 

Ünlü öykücülerimizden Mustafa Kutlu, Topçu’nun Taşralı kitabındaki hikâyelerini “Anadolu köylüsünü ele alan hikâyeler”, “aydın kesimin meselelerini işleyen hikâyeler” ve “Topçu'nun kendi kişiliği, hayalleri, ıstırapları ile günlük gerçekleri aşan, öte fikrine yönelen, soyut hikâyeler” olmak üzere üç gruba ayırır. Ve Topçu hikayelerinin çoğunun birinci gruba ait olduğunu ifade eder.[1]

 

Özellikle köy yerinde geçen hikayelerde pastoral mekanın sadeliği ve hakikati yansıtan kareleri ile belli karakterlerin kontrolündeki sosyal ilişkilerin kötü ve sinsi yanları arasındaki gerilim alanında biriken olaylar, tecrübeler, mizansenler ve işbirlikçilikler hayatın akış yönünü ve hızını anlamak açısından oldukça önemlidir.

 

Kitaba ad olan ‘Taşralı’ isimli hikayede; sınırlı ilişkilerin masum zemininden grift ve komplike ilişkiler yumağına yuvarlanan saf ve temiz taşralı dimağının, kalabalıklar, biriktirme tutkusu, sosyal çözülme, inançlara veda denilen kent burgacında kurulan büyük tezgah karşısındaki savrulması işlenir. Bu büyük oyun karşısında aciz kalarak kendini ifade edemeyen ve değerlerini yitiren hikaye kahramanı çareyi kendi hayatını sonlandırmada bulur.

 

‘İsyan Ahlakı’ ve ‘intihar’ yan yana anıldığında bu satırlarda, sonsuzluktaki huzur için Tanrısal yolda ilerlemeyi hedefleyen Topçu tanımlamasından çok, Albert Camus’nun temelinde adalet ve  eşitliğin olmadığı ve kötülüklerin hâkim olduğu ‘saçma’ düşüncesi öne çıkar.[2]

 

 ‘Memuriyet Hayatı’ isimli hikayede ise kadının toplumsal bilinçteki isimsiz ve kimliksiz konumuna dair vurguların yanında esas olarak bürokrasideki atalet, çözülme ve kokuşma işlenir.

 

Kadın konusuna daha yakından bakıldığında, cari kadın aklının geçerli ilişkiler düzenini maalesef içselleştirdiğini dahası bunda lahuti bir yan bulduğunu da içimiz acıyarak okuruz.

 

Sayfalar ilerledikçe içimizi burkan okumalar, bürokrasi koridorlarında manadan yoksun ilişkiler ağının yarattığı ve sonrasında tükettiği hayatları izlemekle devam eder.

 

Dini duyguları kullanarak otorite sağlayan şeyhlerin alternatif cemaat ve söylemleri linç ve tekfir refleksi aşina bir ses gibi yankılanır satır isimli sokaklarda, paragraf isimli mahallelerde.

 

Ayrıca, şeyh ve ticaret ilişkilerindeki helal, haram, kar haddi gibi konular ve şeyhin fırsatçı, pragmatik tutumu, Weber’in Protestanlık ve kapitalizm ilişkilerine dair tezlerini hatırlatır durur.

 

Hikaye yolculuğu ilerledikçe, Şeyhi halvet halinde dahi görse kusuru onda değil kendi bakışındaki eksiklikte bulan ve ‘şeyh uçmaz müritler uçurur’ tespitini doğrulayan aklını satmış bir yığın sefil takipçi ile karşılaşırsınız doğrudan veya dolaylı ifadelerde.

 

Konuyu kavramaya dair Topçu’nun sunduğu büyüteçle baktığımızda, Malik Bin Nebi’ye ait ‘sömürüye müsait olma’ tezini hatırlarız.

 

Böylece; bilgi, düşünce, karakter, fedakarlık, asalet, özgünlük, samimiyet gibi kurucu temel kavramlardan yoksun dini cemaatlerin hal-i pür melalini resmeden onlarca paragraf leş gibi kokan bir kanal misali akar bir hikayeden diğerine.

 

Dünden bugüne mahallede değişen fazla bir şey yok dedirten kareler birikir paragraflarda. Vıcık vıcık kapitalizm kokan ve kar, iktidar, tekasür kavramları için ‘din’in suiistimal edildiği seviyesiz örnekler birikir anlatılarda.

 

Sırtını kerametlere, menkıbelere vermiş ve bitmez tükenmez olağanüstü anlatılarla halkı uyutan ilişikler ağının yarattığı zalim ve mazlum portreleri, okuyucuyu rahatsız edecek düzeyde biriktikçe birikir. Tam bu noktada Marks’a ait ‘Din halkların afyonudur’ vecizesini ya da Hz Ali’nin ‘zulmün olması için hem zalime hem de mazluma ihtiyaç vardır’ sözlerini hatırlarsınız.

 

Bazı hikayelerde olumlu şeyh imgesi ile de karşılaşırız. Bunu da, Topçu’nun hayatının ilerleyen yıllarında bağlandığı Kazan kökenli Nakşibendi Şeyhi Abdulaziz Bekkine ile açıklamak mümkün.

 

Topçu’nun aydın sıfatına uygun özel bir misyonla ‘ayet ve hadislerin manalarının çarpıtılarak yorumlanması, olmadık dini ritüeller ve durumlar icad edilmesi’ hususunu bolca işlemesine şahit oluruz. Örneğin yalancı şahitlik yapan birinin şeyh tarafından, ‘sakal duasını yapalı kırk gün geçmedi’ denilerek temize çıkarılması son derece çarpıcı bir örnektir.

 

Hikayelerde şeyh ve hoca takımının rezilliklerini uzun uzadıya farklı örnekler üzerinden işleyen Topçu, Tereke isimli hikayede de ‘dirileri uyutup mallarını yiyenler, ölüleri de şer’i şerif hikayesiyle soyup soğana çeviriyorlar’ der.

 

Yakın arkadaşlarım bilirler. Bir zamanlar bir aklı, bir tutumu, bir kavrayış biçimini ifade etmek için kullandığım ‘uzun kış geceleri’ metaforu vardı. Tereke adlı hikayede uzun kış gecelerinde üretilmiş bolca mühim mevzu işlenmiş. Yakından bakalım:

 

İmam nikahı ile evlenmeyenlerin çocuğu veled-i zina olur (mu?). Bir Hıristiyan’ı seven peygamberin şefaatinden mahrum olur (mu?). Besmelesiz kesilen hayvanın eti murdar olur (mu?). Vücutta ispirto/kolonya sürülen yer mutlaka cehennemde yanacaktır (?). Öğle horozu öttüğünde gök yarılıp melaikei rahmet iner (mi?). Dağdaki kısraklar esen rüzgardan gebe kalırlar (mı?). Kur’an harfiyle okumayan çocuklar küfre girerler (mi). Hazreti Hızır gece namazlarını cennette kılar (mı). Geyiğin eti, onu yiyenlerin karnında zikir ve tesbih eder (mi?). Zemzem suyundan içen körlerin gözü açılır (mı?). Eşeğin içtiği sudan abdest alınır (mı?).

 

İlim ve irfan müktesebatında bir kıymeti olmayan bu türden mebzul miktarda örnek işlenir hikayelerde.

 

Nurettin Topçu, ‘İslam ve İnsan’ adlı eserinde ‘Hikayeler’de kalıba döktüğü düşüncelerin teorisini sunarken şekilcilik kılıfına bürünmüş iktidar stratejilerinin inanca dönüşmesine dair isabetli tespitler paylaşır:

 

“Asırlar arasında İslam’ın ruhu katı kaidecilikle, taassubun tehditleriyle, saltanat ve merasimin gurur ve tahakkümleriyle eritildi. Dinî müesseseler, dinin ruhundan tamamen sıyrıldı. Din elbisesine bürünmüş, dini kaidelerle bezenmiş devlet ve dünya müesseseleri halini aldı. Bunların etrafında istismarcı bir din adamları sınıfı teşekkül etti. Bu adamlar, içyapısını yüz yılların yıprattığı devlet ile el ele vererek ve onun manevi kudreti halinde sömürme sahalarını mütemadiyen genişlettiler.”

 

Son olarak, bazı hikayelerde öne çıkan ‘Üfürükçü hoca ve idealist öğretmen çekişmesi’ biraz da cumhuriyet edebiyatçılarının yeni ulus devletin tahkimi için ürettikleri sipariş eserlerde sıkça işledikleri konulardandır. Bu türden eserler, hikayelerin ideolojik aygıta indirgendiği olumsuz örneklerdir.

 

Topçu hikayeleri, inişli çıkışlı coğrafyamızda akan bir nehir gibidir. Bir yandan üzerinde taşıdığı güneşin parıltıları ile gözlerinizi kamaştırır diğer yandan taşıdığı çer çöp ile yatağın kirini pasını gösterir. Gerçeği kavratmaya, sahici adreslere ulaşmaya dair ışıl ışıl cümleler, temsil kapasitesi yüksek kelimeler ve yontulmuş rengarenk betimlemeler eşliğinde Anadolu aklının kıvrımlarında gezinirsiniz.

 

 Kısacası; Topçu hikayelerinde isyana durmuş bir aklın bedeninden kopartılan kermeler misali acıtıcı ama gerçektir Anadolu fotoğrafları.

 

[1] “Nurettin Topçu’nun Hikâyeleri: Taşralı”, Nurettin Topçu’ya Armağan, Mustafa Kutlu

[2] Nurettin Topçu ve Albert Camus’de Ahlak: İsyan/Başkaldırı Ahlakı, Ebru Öner

 

 
Etiketler: Nurettin, Topçu’nun, Gördüğü, ‘Taşralı’,
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
03 Aralık 2025
Selam Olsun Kubbede Hoş Sadâ Bırakanlara
1214 Okunma.
21 Ekim 2025
Bendeki Notlar -12- ‘Çocuk Kalsaydı Büyüklüğüm’
2115 Okunma.
09 Ekim 2025
Batı’da Şehir Tarihçiliği
1358 Okunma.
04 Ağustos 2025
‘Yıkın Efendiler, Yıkın!’ -2-
2267 Okunma.
14 Mayıs 2025
“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
1528 Okunma.
22 Nisan 2025
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
5490 Okunma.
16 Mart 2025
ŞEBBİHALAR HER YERDE
1158 Okunma.
09 Mart 2025
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
1251 Okunma.
08 Eylül 2023
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
3551 Okunma.
17 Ağustos 2023
Köprüler ve Çamurlu Sular
2874 Okunma.
13 Temmuz 2023
Biriktirdiklerim-7-
2666 Okunma.
27 Mayıs 2023
Bingöl’ün Referandum Karnesi
3035 Okunma.
07 Mayıs 2023
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
2214 Okunma.
29 Nisan 2023
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1926 Okunma.
24 Nisan 2023
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
2844 Okunma.
11 Nisan 2023
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
2569 Okunma.
05 Nisan 2023
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1978 Okunma.
23 Mart 2023
“Ben de adayım”
2180 Okunma.
18 Şubat 2023
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
2569 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1808 Okunma.
18 Şubat 2023
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1943 Okunma.
18 Şubat 2023
Biriktirdiklerim-6
1780 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
2061 Okunma.
08 Kasım 2022
Engerek Soyu
2509 Okunma.
16 Eylül 2022
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3931 Okunma.
05 Eylül 2022
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
2613 Okunma.
22 Ağustos 2022
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
3305 Okunma.
02 Ağustos 2022
Libası İdrarlı Adamlar
3190 Okunma.
27 Haziran 2022
“Hayatın Anlamı” Nedir?
4436 Okunma.
21 Haziran 2022
‘Ey kötülük!’
2766 Okunma.
24 Mayıs 2022
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
3610 Okunma.
05 Mayıs 2022
'Sıkıntı yok!'
3262 Okunma.
19 Nisan 2022
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
3385 Okunma.
08 Nisan 2022
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
3103 Okunma.
20 Mart 2022
Hakikate Tanıklık Nedir?
3057 Okunma.
03 Mart 2022
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
3431 Okunma.
09 Şubat 2022
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4970 Okunma.
13 Aralık 2021
Frankfurt'ta Bir Haşimi
7394 Okunma.
09 Eylül 2021
Harf Eken Kelime Biçer
6479 Okunma.
24 Ağustos 2021
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
4294 Okunma.
24 Haziran 2021
Çekilin aradan, maradan...
6138 Okunma.
15 Haziran 2021
'Biraz da ben konuşayım'
5044 Okunma.
28 Mayıs 2021
‘Apaçık’ Şiir
5190 Okunma.
06 Mayıs 2021
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
5395 Okunma.
22 Nisan 2021
Kitaplar Dolusu Susmak...
4331 Okunma.
16 Nisan 2021
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3943 Okunma.
23 Mart 2021
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
5367 Okunma.
18 Ocak 2021
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
12921 Okunma.
22 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -5-
3275 Okunma.
10 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -4-
3674 Okunma.
04 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -3-
3875 Okunma.
30 Kasım 2020
Parayı Nereye Yatırmalı?
3681 Okunma.
26 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -2-
3977 Okunma.
16 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -1-
4067 Okunma.
19 Ekim 2020
Ne Zaman Reşit Olacağız?
5308 Okunma.
Haber Yazılımı